”Ya Onurlu Bir Yaşam Ya Da Bu Yolda Ölüm”
Cafer ve Hiba ve çocukları İbrahim ve Reyhan, Birleşik Krallık’ta güvenli bir hayata ulaşacakları ümidiyle çıktıkları yolda öldüler. Onların ölümleri, bir yandan her birimizin utancına sebep olurken, diğer yandan insan hayatını önceleyen bir uluslararası hukuk sistemine sahip olduğumuz yanılgısını bir kat daha güçlendirdi.
Onlar, bu yolda ölen ilk insanlar değiller, ancak eğer gerekli düzenlemeler ivedilikle yapılırsa son olabilirler.
Bu doğrultuda, Birleşik Krallık’ta savunmasız ve korunmaya muhtaç durumdaki mültecilerin tespit edilerek Birleşik Krallık’a yerleştirilmesinin ve halihazırda yetersiz olduğu çok açık olan mülteci yerleştirme programlarının ivedilikle tekrar başlatılmasının ve genişletilmesinin ‘hayati’ önem taşıdığı görülmektedir.
Mültecilerin yasal olmayan yollardan Birleşik Krallık’a girişini önleyebilmek için, öncelikle sığınma taleplerini kolaylaştıracak güvenli ve yasal yolların geliştirilmesi gerekmektedir. Bu yolda ilk adım olarak, zulüm ve çatışmadan kaçanların, Calais’teki İngiltere sınırına sığınma başvurusunda bulunmalarına izin vermek önerilebilir. Önlemlerin hiç birinin alınmadığı bir düzlemde, soğuk bir kış gecesinin ortasında çocuklarıyla kalabalık botlara binen insanların ölümüne, mültecileri görmezden gelen politikaların yol açtığı açıkça kabul edilmelidir.
Cafer ve Hiba’nın bu yola neden çıktığını asla tam olarak bilemeyebiliriz, ancak mantıklı düşünüldüğünde ve bu yola çıkıp hayatta kalan insanların tanıklıkları dinlendiğinde; bir insanın mecbur kalmadığı müddetçe asla böyle bir yolculuğa çıkmayacağı açıktır.
Muhammed bu yolculuğun şanslı yolcularından biriydi ve İngiltere’ye geldiğinde, geride bıraktığı evini, yanına balistik füzeleri düştüğünden paramparça olan camlarıyla ve şehrini kendisini de onlarla savaşmaya zorlayan çetelerin yönettiği bir yer olarak hatırlıyordu.
Avrupa’ya İspanya’daki bir havaalanına vardığında, polis tarafından dövüldü ve gözaltına alındı. Serbest bırakıldıktan sonra kalabileceği bir yer kalmadığı için sokaklarda uyudu. Uyuşturucu satan çeteler tarafından tehdit edildi ve bunu polise bildirdiğinde hiçbir şey yapmadılar. Kendini güvende hissetmediği için Muhammed, tekrar, polis tarafından dövüldüğü Fransa’ya kaçtı. Burada Kanal geçişi için botlar hazırlarken çekilen görüntüleriyle ona şantaj yapan bir grup kaçakçı tarafından onlar adına çalışmaya zorlandı.
Muhammed’in sözleriyle :
“Fransa ve İspanya’da başıma gelenlerle ilgili hala kabuslar görüyorum ve yara izleri hala vücudumda. Bu deneyimlerden sonra tek istediğim Birleşik Krallık’ta onurlu yaşamak ya da denizde ölmekti. Avrupa güvenli olsaydı, kimse İngiltere’ye gelmezdi. Bunu yalnızca yolcuğun kendisinden daha zor bir şeyden kaçmak için yapıyoruz”
O botlara binen hiçbir insanın dönebilecekleri güvenli bir evleri veya bir şehirleri yok. Eğer onurlu bir hayat yaşayabilecekleri bir yer olsaydıi bunun yerine aileleriyle denizde boğularak ölmeyi göze alarak bu rotaları seçmezlerdi. Gerekli düzenlemeleri yapmayı geciktirdiğimiz her geçen gün bu rotaya mecbur kalan bir çok mültecinin hayatını yitirmesinin sebebi oluyoruz. Bu yolculuğa çıkacak kadar çaresiz insanlar olduğu müddetçe, botları yok etmek ve kaçakçıları tutuklamak bu ölümleri engellemeyecektir. Güvenli, yasal yolların yaratılması atılması zorunlu bir adımdır ve hükümetin bu işe derhal başlaması gerekmektedir.
İsimler değiştirilmiştir.
“Ya onurlu bir yaşam ya da bu yolda ölüm” diyen tüm mülteciler için.
Uyarlayan ve Çeviren : Elif Arıcıoğulları Korkut
Kaynak: Migrant Voice